15 Eylül 2012

Dünyada Kaçırmam: ÖBGZKİ İlk Bölümü



ÖBGZKİ'nin ilk bölümlerinin tadı da ayrı oluyor, vallahi billahi.
Ne de güzel acıklılık oldu, duygulanım oldu.
Kondisyon bisikletinin tepesinde yaşarttı yine gözlerimi namıssız.

GEL GELELİM!

Osman, Osman, Osman... Yaşın büyümüş, sağlıklı bir ergenlik geçiren her oğlan çocuğu gibi yüzün gözün yamulmuş, fakat görüyorum ki sinsilik baki.

SuSKuNLuĞuM ASaLeTiMDeNDiR!

Niye o kadar sessizsin sen bir defa? Neden yani? Sağ-sol çatışmasına da girmedi bizim oğlan. Kavga etmek istemiyormuş... Sevsinler. Bir de altını ideolojik olarak doldurmaya çalışmıyor mu: ”İki tane çakınca n'olucak ki? İki tane de onlar çakıcak. Sonra sen dört tane çakıcaksın, onlar da dört tane. Sonra sen, sonra onlar...” Off, tamam sus ya. Bak sen büyüdün artık annecim, böyle her şeyi sessizce izleyen kartpostal çocuğu olmaya devam edemezsin. Azıcık karış canım olaylara... Sonra gerekirse eleştirini de yap! Sorunun bir parçası olmak istemiyorsan, çözümün bir parçası ol Osman.

Ha ama Mete'ye cevap vermeye tenezzül etmemekte haklısın. Ne çekilmez bir insan olmuş o çocuk ayol; sürekli bir fırça kaymacalar, çatal sallamacalar? Babasının oğlu. Peki ya Ali Kaptan'ın delilikten gelen cazibesi desem, yerinde yeller esiyor. Kavga ettiğine değmez bir karakter Osmancığım boşver, sen hiç cevap verme ona.


Bu arada dizi resmen çocuk yuvasına dönmüş. Fakat allah huyunu benzetmesin, Deniz denen bacaksızdan ben pek hoşlanmadım. Pozitif bir arkadaşa benziyor gerçi ama cır cır cır, kafam şişti be kardeşim. Rahmetli Aylin'in ala ala en gerizekalı huylarını almış olacak.
Sezercik-Yumurcak-Gülşah-Parla Şenol karışımı bir Pokemon gibi adeta. Babam gelecek mi, babam nerde, bana babamı anlat, bu amca babama benziyor, babamı pazara gönderdim, babambabambabam... İllallah be. Alsın babası şunu Londra'da leydilik okuluna mı yazdıracak ne yapacak...


Emektar Süleyman'ın ise hâlâ kendine ait bir hayatı yok gördüğüm kadarıyla. Yazık, o da Deniz denen veletin peşinde oyuncak olmuş. Yalnız benim bildiğim Süleyman bu kadar çok konuşmuyordu, ağzından çıkan lafın bir ağırlığı vardı. Görmeyeli ona da bir hâller olmuş, Amerikan aksiyon filmlerindeki şakacılığa ve hazırcevaplığa kavuşmuş. Ah dedim, hayır hayır hayır, ne olursun yapma Süleyman, sakın akrep numarası sahteydi deme... Dedi! Ben Soner'in yerinde olsam böyle sululuğun üzerine hayatta da Londra'dan bir yere gitmezdim ya, yine insan adammış. Hele Süleyman'ın, ölüyorum taklidinden sonra -tamamen hak edilmiş olarak- yediği yumruğun üzerine yapıştırdığı o cevap ne öyle? ”Ah, şimdi o ağrı kesiciye ihtiyacım olacak sanırım!” Şey de diyebilirdin bence: ”It tastes like chicken!” Biliyor musun, sen lanet olası bir baş belasısın Süleyman, lanet olsun sana çünkü sen de annene lanet etmişin!!!

KARACA'NIN SUNDUĞU SOLCULUK...

Ama Hakan'cığım... Her sahnesinde maffoldum, içim ezildi vallahi. Ahmet'le Berrin'in kutsal birlikteliği karşısında nasıl büküldü boynu. Hapiste saçları da beyazlamış çocuğumun. Kaltaksın Berrin. Baştan beri söylüyorum sana bu çocuğun kıymetini bilemedin, ne varsa sanki Ahmet de Ahmet! Ahmet'e gelince... Açıkçası dün geceden beri bu anı bekliyordum, dur bakayım heyecana kapılmadan anlatmaya çalışacağım:

Üzerindeki o pahalı takım elbise ve fikir adamı gözlüklerini gördüğüm andan beri senden tiksiniyorum Ahmet. Zırhlı araç kullanmanı gerektirecek kadar ateşli bir solcusun ama bakıyorum bonus olarak gelen özel şoföre de hayır dememişsin. Adamcağıza Hakan'ın bavullarını da taşıttın üstelik, o da mı ölüm tehditleri yüzünden ha, komprador adam! Ki evindeki şöminenin yanında peynirini nasıl kibarca kesip yine aynı kibarlıkta çayından yudum aldığını gören hiçkimsenin senin solculuğuna güvenip de ölüm tehdidi filan yollamakla uğraşacağını zannetmem. Aslında her şeyinle Hatırla Sevgili'nin ”Aamet”ini hatırlatıyorsun bana, ki benim Necdet-Aamet karşılaşmasında her zaman Necdet'ten yana olduğumu, burada da sonuna dek Hakan'ı savunacağımı bilmenizi isterim.

Son olarak, mahallede yeni türeyen şu gizemli tip, o kırtasiyeyi kiralayan amele nasıl bir konsept allah aşkınıza, sayın Coşkun Irmak Bey? Koli indirip kaldırmakla dükkân kiralayacak para kazanılıyorsa vallahi pek güzel. Ben buna ancak sevinirim çünkü kazanan neticede bizim emekçimiz. Fakat korkarım bu arkadaş da Balıkçı gibi ruhunu kol gücü gerektiren iş dallarında arındırmaya çalışan birisi ve öyle sanıyorum ki piyango yine bizim Cemile'ye vuracak. Cemile'nin de tipi bu herhalde ne yapalım.

Haydi hayırlısı sevgili okurlar...

İmza, D.G.

3 yorum :

Adsız dedi ki...

Ben de izlerken aynılarını düşünmüştüm! Duygularıma tercüman olmuşsun yemin ediyorum :D
Geçen sezonun sonlarını hiç bilmediğim için tüm bölüm boyunca buna ne olmuş, bu niye hapisteydi diye sormaktan doğru düzgün izleyememiş olsam da Hakan'a aynı şekilde acıdım. İlk defa bu diziyi izlerken gözlerim doldu Hakan'a olanlardan dolayı.

Handegi dedi ki...

"Rahmetli Aylin" mi! O en son el sallıyordu, ne zaman öldü yahu?

deniz dedi ki...

o çenesi düşük bücürü doğururken ööölmüüüüüş...